Türk Medeni Kanunu, yanılma sebebiyle evliliğin ortadan kaldırılmasını düzenlemiştir. Yani hiç evlenmemiş sayılmanız mümkün, peki nasıl?
Hukuk kuralları mı toplum normlarını düzenler, toplum normları mı hukuk kurallarını ortaya çıkarır? Aslında belirgin bir ayrımı yok. Hukuk normları hem toplumsal normlar nazara alınarak kaleme alınır, hem de toplumsal açıdan bir ideal ortaya koyma çabası güder. Toplu olarak yaşamanın temel kavramlarından diyebileceğimiz kişilik, evlenme, velayet, miras gibi müesseseleri düzenleyen Türk Medeni Kanunu, 149. maddesinde yanılma sebebiyle evliliğin ortadan kaldırılmasını düzenlemiştir. Bu madde uyarınca:
“Aşağıdaki durumlarda eşlerden biri evlenmenin iptalini dava edebilir:
- 1Evlenmeyi hiç istemediği veya evlendiği kişiyle evlenmeyi düşünmediği hâlde yanılarak bu
evlenmeye razı olmuşsa, - Eşinde bulunmaması onunla birlikte yaşamayı kendisi için çekilmez bir duruma sokacak
derecede önemli bir nitelikte yanılarak evlenmişse.”
İlk fıkra esasen çok net, tam bir Yeşilçam filmi senaryosu, kadın duvağını bir açar gelin koltuğunda meğer başka bir kadın oturmaktaymış, damat şok olur, bu konu üzerinde tartışılacak pek bir detay yok, malum, evlilik feshedilebilir. Fakat ikinci fıkra tamamen yoruma açık, hangi hallerde uygulanabileceği hakimin takdirine bırakılmış bir durumda. Birkaç mahkeme kararı değerlendirildiğinde hukuk kuralları ve bu kuralların uygulayıcıları bakımından kadına evlilik kurumu içinde biçilen rol belirgin şekilde ortaya çıkmaktadır.
Çocuk yapamayacaksak neden evlendik?
Yargıtay’ın 2012’de verdiği bir kararda kadının yumurtalık rezervinin azalmakta olduğunu (prematüre over yetmezliği teşhisi konmuş olması) kocasından saklaması sebebiyle kocanın açtığı davada mahkeme tabi ki kocayı haklı bulur, evliliğin baştan itibaren hükümsüz kılınması gerektiğine hükmeder. Bu konuya gerekçe olarak da davacı eşin çocuğunun olmaması ihtimalinin zaten evliliğin temel amacına aykırı olduğunu öne sürer. Bu demek oluyor ki Yargıtay nezdinde insanlar çocuk yapmak için evlenir, çocuk yapamadığın sürece evlenmen bir anlamda “hükümsüz”dür. Buradaki önemli noktalardan biri eşlerden birinin kendi sağlık durumu konusunda diğer eşi aldatmış olması neticesinde boşanma talep edilmesi değil, evliliğin baştan itibaren hükümsüz kılınması durumudur. (Y.2.HD. 28.11.2012, 8975/28250)
Kadında bulunması lazım gelen vasıf evlenmeden önce bakire olmasıdır.
Kanunun uygulayıcıları, kadının evlenmeden önce bakire olmasına yüklenen anlama da oldukça hak verir ve bu bekaret bilgisinin gerçeğe aykırı verilmesini evliliğin hükümsüz kılınmasına gerekçe kabul eder. Yargıtay’ın 2007’de verdiği bir kararda açıkça “davalı kadının zifaf gecesi bakire çıkmaması (…) kadında bulunması lazım gelen vasfın bulunmaması sebebiyle kocanın davasının kabulü” ifadesiyle ortaya koymuştur. Kadında bulunması lazım gelen vasıf evlenmeden önce bakire olmasıdır ve bu hususta kocayı yanılttıysa bu evliliğin hükümsüz kılınması gerekir. (Y.2.HD. 22.02.2007, 14649/2504) Bu yönde Yargıtay Hukuk Genel Kurulu tarafından verilmiş birçok başka karar da mevcuttur.
Aynı Yargıtay erkeğin cinsel geçmişi bakımından böyle bir “vasfın” bulunmasını tabi ki öngörmez. Bunun tıbben tespiti kadında olduğu kadar kolay olmasa da kimi varsayımlardan yola çıkmak pek tabi mümkündür. Örneğin 2010’da Yargıtay’ın aynı hukuk dairesi tarafından verilen bir kararında davalı erkeğin evlenmeden önce iki yıldan beri bir başka kadınla fiilen beraber yaşıyor olmasının evliliğin feshedilmesi (Medeni Kanunun 149. maddesi) kapsamında değerlendirilemeyeceğine hükmetmiştir. (Y.2.HD. 07.10.2008, 13176/12702)
Evliliğin feshi nedeni olarak “iktidarsızlık”
Öte yandan “erk” dediğimiz kavram erkekliğe de kimi kılıflar dikmiştir. Erkek olmanın bir gereği “iktidar” kelimesiyle özdeşleştirilen tam cinsel birleşmenin gerçekleştirilebilmesidir. Yargıtay cinsel iktidarsızlığı evliliğin feshine karar verilmesi gereken bir neden olarak görür. (YHGK. 29.06.1994, 2-329/477) Yargıtay’ın aynı yönde güncel kararlarına da rastlamak mümkün.
Görüldüğü üzere kanun eşlerin birbirleri hakkında “yanılmış” olmalarını kimi hallerde evliliğin baştan itibaren hiç doğmamış olması ile sonuçlandırır. Peki neden boşanma gibi bir imkan varken böyle ilave bir düzenlemeye ihtiyaç duyulmuştur? Elbette ki mal ayrılığı, nafaka gibi diğer hususlara dair hüküm kurulması gerekmeksizin kişinin “bekar” medeni haline geri döndüğü bir düzenleme olduğundan. Dolayısıyla boşanma yerine feshe gidebilmek için bu “yanılma”nın çok esaslı olması gerekir. Uygulamadan anlaşıldığı üzere de kadının bakire olması, kadının doğurma yeteneğinin şüphede olması ve erkeğin cinsel organının beklenen işleve sahip olmaması bu madde kapsamında evliliğin feshini gerektirecek temel nitelikler olarak yorumlanmıştır.
Bu yazı ilk olarak 08.04.2018 tarihinde Dijital Topuklar sitesinde yayınlanmıştır.