Burada üstünde durulması gereken; evlenme/boşanma halinde kadının soyadı, evlenme/boşanma halinde kadının nüfus kütüğü ve cinsiyet bağımsız olarak çocuğun baba soyadını alması meseleleridir.
Kadının soyadı meselesi kadın mücadelesi içinde senelerdir tartışılan ve bir türlü istenen neticelerin alınamadığı bir konudur. Bilindiği üzere 2001 yılına kadar kadınlar evlenmekle soyadlarını değiştirmekte, doğrudan ve yalnızca kocalarının soyadlarını almakta idiler. Öyle ki kadın üzerindeki tahakkümün “yer değiştirmesi” nüfus kütüğüne de yansımakta, kadın evlenme ile kocasının bağlı olduğu nüfus kütüğüne geçmektedir. Ayrıca evlilik içinde doğan çocuk, doğrudan babasının soyadını almaktadır. Burada üstünde durulması gereken; evlenme/boşanma halinde kadının soyadı, evlenme/boşanma halinde kadının nüfus kütüğü ve cinsiyet bağımsız olarak çocuğun baba soyadını alması meseleleridir.
“Kadının soyadı” başlığı ile temel kanunlardan Medeni Kanunda müstakil bir madde olması dahi esasen konu hakkındaki ayrımcılığı ortaya koymaktadır. Kadının doğum yapabiliyor olması sebebiyle hukuki düzenlemeler bakımından kimi farklı uygulamalara maruz kalması oldukça anlaşılabilir ve hakkaniyetli bir uygulamadır. Gerek Anayasa gerekse tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmeler bakımından “kadın” için ayrı bir düzenleme yapılabilmesi için bunun dayanağı olarak haklı bir gerekçenin sunulması şarttır. (Emziren kadın olduğu için kadına süt izni verilmesi gibi.)
Kadının sadece kendi soyadını kullanabilmesi için dava açması gerekmektedir.
Hiçbir haklı gerekçe olmaksızın kadına cinsiyeti sebebiyle farklı bir hukuki düzenleme yapılması açıkça ayrımcılık yasağına aykırıdır. Bu hususta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından Türkiye aleyhine verilmiş sayısız karar da bulunmaktadır. Türkiye nihayet 2001’de evlenen kadına kocasının soyadının yanı sıra kendi soyadını da taşıyabilme imkanı getirmişse de düzenleme hala yeterli değildir. Öncelikle kadının kendi soyadını kullanmaya devam edebilmesi için ilave bir başvuruya ihtiyaç vardır, herhangi bir bildirim yapılmadığında otomatik olarak kendi soyadı kaldırılır. Oysa esas olan uygulamanın kendi soyadının tutulması, talep halinde kaldırılması olurdu. Ek olarak bu düzenleme dahilinde kadının sadece kendi soyadını kullanabilmesi için dava açması gerekmektedir. Nüfus müdürlüğüne yapacağı bir başvuru ile neticelendirilemeyecek kadar zorlu hale getirilmiştir.
Boşanmanın izi kimin üstünde kalır?
Boşanma halinde erkeğin kişisel durumunu inceleyen bir hukuki düzenleme bulunmamaktadır. Oysa Medeni Kanun yine müstakil bir madde ile sadece soyadı meselesini içeren şekilde “Boşanan Kadının Kişisel Durumu”nu düzenler ve “(…) Kadının, boşandığı kocasının soyadını kullanmakta menfaati bulunduğu ve bunun kocaya bir zarar vermeyeceği ispatlanırsa, istemi üzerine hâkim, kocasının soyadını taşımasına izin verir. Koca, koşulların değişmesi hâlinde bu iznin kaldırılmasını isteyebilir.” Kadın evlenme/boşanma eylemleri neticesinde çevresiyle ilişki kurmada kullandığı ilk bilgi olan isim-soyisim konusunda müşküle düşer ve çeşitli “izinler” alması, bu süreçte kocaya “zarar vermeyeceğini” ispat etmesi gerekir. Evlenen ya da boşanan erkeğinse hiçbir şekilde böyle sorunları olmaz. Boşanmak sadece bu yönüyle dahi kadın için daha zorlu hale getirilmiştir.
Bir diğer ayrımcı düzenleme olan aile kütüğü müessesesi çağımızda tarihe karışması gereken bir düzenleme olup mevut uygulaması itibariyle ailenin reisinin koca olduğu ön kabulü üzerine inşa edilmiştir. Hemşerilik ve çeşitli fişlemeler dışında bir işe yaramayan aile kütüğü hanesi kadının evlenmesi ile birlikte kocanınkine taşınır. Böylece aile içinde sabit olanın koca olduğu, kadınınsa gelen/gidebilecek olduğu (“gelin” sözcüğünün kökeninde olduğu gibi) tescillenmiş olur. Sabit olmayan kimse için herhangi bir iktidar sözcülüğünden de bahsedilemez.
“Çocuk, ana ve baba evli ise ailenin; evli değilse ananın soyadını taşır” ifadesine yer verir. Babanın soyadını ailenin soyadı olarak adlandırır.
Soyadı meselesinde bir diğer ayrıntı çocuğun soyadıdır. Kanun soybağı düzenlemesinde “Çocuk, ana ve baba evli ise ailenin; evli değilse ananın soyadını taşır” ifadesine yer verir. Babanın soyadını ailenin soyadı olarak adlandırır. Babayı ailenin “reisi” kılan zihniyetin kanundaki izdüşümü yerini bulur. Aile içinde anne ve babadan oluşan “ebeveyn” rolüne dair bir düzenleme yapılmamış, babanın “aile”yi temsil ettiği bir tablo çizilmiştir. Bu konuda güncel Anayasa Mahkemesi kararları ışığında boşanan kadına velayet verilmiş olması halinde çocuğun soyadını kendi soyadı ile değiştirebilme imkanı tanınmıştır. Ancak yine kendi soyadı için söz konusu olduğu gibi burada da dava açması gerekmektedir.
Bahsi geçen baba figür evlenme halinde “koca”ya transfer olur, koca muktedir babanın yerini alır. Yukarıda anlatılan soyadı ve aile kütüğü çatışmaları da bu iktidarın reddi üzerine temellendirilmiştir. Çözümü bu iktidarı erkekten alıp kadına yüklemekte aramak muktedir olgusu kaldırmayacağından kalıcı bir çözüm de sağlamaz. Bu hususa dair düzenlemelerin zaruri olduğu öne sürülmekte ise de, günümüzde bu argümanın işlevini yitirdiğini söyleyebiliriz. TC kimlik numarası olmadan soyadın birçok açıdan hiçbir hüküm doğurmadığı günümüzde zaten soyadı müessesi zaman içinde toptan kaldırılabilir. Muhtemelen cipli kimlikler devamında uygulama buna evrilecektir. Dolayısıyla işlevsiz kalan soyadı ve aile kütüğü düzenlemeleri topyekûn ortadan kalktığında tüm bu ayrımcı uygulamalar da topyekûn çözülmüş olacaktır.
—
Bu yazı ilk olarak 11.05.2018 tarihinde Dijital Topuklar sitesinde yayınlanmıştır.