Kadın bir girişimci söz konusuysa şayet başına mutlaka “kadın” ifadesi ekleniyor. Hiçbir şey eklenmediğinde girişimcinin zaten “erkek” olduğunu varsaymak oldukça olası. Girişimci rakamları da bunu teyit ediyor.

TUİK verilerine göre Türkiye’deki kadın girişimci sayısı 109.000 iken erkek girişimciler 1.223.000 kişiden oluşuyor. 11 katından fazla. Daha önce de bahsettiğimiz gibi girişimcilik içten içe zaten kadınlara yakıştırılmadığından kadın bir girişimci söz konusuysa şayet başına mutlaka “kadın” ifadesi ekleniyor. Fark ettiğiniz üzere “erkek girişimci” yazıldığında “erkek” ifadesi lüzumsuz bir ekleme gibi duruyor. Hiçbir şey eklenmediğinde girişimcinin zaten “erkek” olduğunu varsaymak oldukça olası. Zira rakamlar da zaten bunu düşünmeye sevk ediyor. Peki bu sayılar arasındaki bu uçurumun sebebi nedir?

Görünmeyen bir emek olarak: annelik

Eminim uzun yıllar ataerkil düzenin baskısı altında kalmak üzerinden birçok sosyolojik ve antropolojik açıklaması da vardır. Açıp okumak, üzerinde düşünmek gerekir. Benim üstünde durmak istediğim daha görünür ve daha basit bir sebep: ev içi emek ve daha önemlisi bir toplumsal cinsiyet rolü olarak annelik.

Birinci dalga feminizm 19. yüzyılın sonlarında ortaya çıkıyor. Türkiye’de cumhuriyetin ilanı ile birlikte kadınların oy hakkı, üniversiteye gitmesi, mirastan eşit pay alması gibi vs. birçok sosyal ve ekonomik alanda yasal olarak ayrımcı düzenlemeler ortadan kaldırılıyor. Özellikle son yıllarda kadın girişimcilerin desteklenmesi adına gerek kamu kurumları gerekse sivil toplum üzerinden birçok proje yürütülüyor. Yine de istenen hızda bir gelişim kaydedildiğinden söz edilemez. O halde göz ardı edilen bazı etkenler üzerinde düşünmek lazım.

Oysa kendi işinin patronu olmak bütün sorumluluğu sırtlanmayı, eve geldiğinde işi dışarıda bırakamamanın zorluğunu, bir anlamda 7/24 çalışıyor olmayı da beraberinde gerektirir.

Girişimci olma adımı en çok “kendi işinin patronu olmak” hayali üzerinden inşa edilir. Kendi işinin patronu olunca esnek saatler çalışabilme özgürlüğüne sahip olunduğu zannedilir. Oysa kendi işinin patronu olmak bütün sorumluluğu sırtlanmayı, eve geldiğinde işi dışarıda bırakamamanın zorluğunu, bir anlamda 7/24 çalışıyor olmayı da beraberinde gerektirir. Özellikle girişimcilik neticesinde kurulan işin ilk yıllarında çalışma saatleri oldukça yoğun olup bedenen evde bile olunsa zihinde devamlı işe dair mesai harcamak gerekir. Duyduğun her yeni bilgi, kendi girişimin üzerindeki etkilerini tartman gereken bir parametredir. Kafa topyekun işe kanalizedir. Başarılı bir girişim için, öyle olmalıdır.

Oysa ebeveyn olmak, bir çocuğun yetişmesini sağlıyor olmak da benzer yoğunlukta bir mesai gerektirir. Ek olarak hayatın devamı için evin düzeni içerisinde yemek pişmesi, temizlik, çamaşırların yıkanması da hiç şüphesiz zaman alan faaliyetlerdir. Çocuk doğduğunda bakımı için yardım alma imkanı yoksa eşlerden hangisinin işi bıraktığının yanıtı çok malum. Türkiye’de istatistiğe dökülse %99 çıkar, iddia ediyorum. Şimdi kadın-erkek çalışılan bir ev düşünün. Çocuk da var, bakıcı desteği alınıyor. Temizlik/yemek için bir yardımcı daha var. Bu yardımcıya talimatları veren, biten deterjanın peşine düşen kim? Bakıcı, çocukla ilgili bir bilgi verecekse öncelikle hangi ebeveyni arar, öncelikle hangi ebeveynden talimat alır? Uzun yıllar bekar yaşamış erkeklerin “ev çevirme” konusunda becerikli olduğundan söz edilir, neden sizce? Evlenen erkek bunu neden bir türlü öğrenemez?

Görünmeyen başka bir emek: Zihin mesaisi

Türk ailelerinin genelinde ev işleri ve çocuk bakımı ağırlıklı olarak kadın üzerinden yürür. Erkek evlenmemişse evinin çevrilmesine annesi müdahale eder. Kadın eş bilfiil kendisi yapmıyorsa bile zihin mesaisini ayıran yine odur. Aklının köşesinde meşgul olduğu çocuğun okulu, yemesi-içmesi, evin alışveriş listesi, (yardımcı biri varsa dahi) ütülemesi için önceden yıkanması gereken çamaşırlar vardır. Bu konu hakkında kapsamlı bir araştırma yapılması ve sıkı bir makale yazılması gereken bir konu muhakkak. (Hatta muhtemelen yazılmıştır da.) Fakat kadın girişimciliğinin önündeki bir engelin ev işleri ve çocuk bakımı konusundaki adaletsiz işbölümü olduğu konusunda bence hiç şüphe yok.

Bir de bu genellemenin dışında kalan anneler-babalar var ki, iyi ki varlar.

İskandinav ülkesi cinsiyet eşitliği konforunda yaşanacak aydınlık günler dileğiyle…

Bu yazı ilk olarak 12.02.2018 tarihinde www.necibe.com sitesinde yayınlanmıştır.